6. Mülteciler Alanında Belediyeler Arası Koordinasyon Platformu Toplantısında Yaptıkları Konuşma

Saygıdeğer Vali Yardımcım,

Çok Kıymetli Belediye Başkanları,

Değerli UNHCR Türkiye Temsilcisi,

Yerel Yönetim Değerli Temsilcileri,

Sayın Uluslararası Kuruluş Temsilcileri,

Kıymetli Katılımcılar

Hanımefendiler, Beyefendiler

 

Sözlerime başlarken bugün burada bizlerle olduğunuz için duyduğum memnuniyeti ifade ediyor, siz değerli katılımcıları saygı ile selamlıyorum.

İnsanlar tarih boyunca siyasi, iktisadi ve toplumsal sorunlardan dolayı bir yerden başka bir yere isteyerek ya da istemeyerek gitmek zorunda kalmıştır.

İnsanlar daha rahat yaşama arzusuyla göç ettikleri gibi savaş gibi zorunlu nedenlerle de yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda kalmışlardır. Küreselleşme ile hızlanan göç özellikle son yirmi yılda “uluslararası gündemin” temelini oluşturmuştur.  Uluslararası göç, küreselleşme ile birlikte yeni bir boyut kazanmış ve yönetilmesi hatta engellenmesi yönünde devletler tarafından politikalar geliştirilmeye başlanmıştır.

Günümüzde, göçten etkilenmeyen bir ülkeye rastlamak oldukça zordur.  Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’in 2020 Dünya Göç Raporuna göre Haziran 2019 itibari ile uluslararası göçmenlerin sayısı 272 milyona ulaşmıştır.  1980’lerden sonra artan göç hareketleri Türkiye’yi de önemli ölçüde etkilemiştir.  Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 2021 tarihli güncel verilerine göre ise Türkiye’deki yabancı uyrukluların sayısı 5 milyondan fazladır.  Bunların yaklaşık 3.8 milyonunu geçici koruma altındaki Suriyeliler oluşturmaktadır.

Suriye, dünyanın en büyük yerinden edilme krizi olarak dünya tarihine geçmiş, 13 milyondan fazla insan yaşadıkları yeri terk etmiş veya başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Türkiye’nin göç konusundaki gelişen “üçlü rolü” göç alan, göç veren ve transit ülke konumu Suriye Savaşı sonrasında daha da belirginleşmiştir.   Suriye’deki kriz nedeniyle, başta Türkiye olmak üzere tüm dünya yıllardır mülteci krizleriyle mücadele ederken; Rusya-Ukrayna savaşı ile yeni bir mülteci krizi başlamıştır.

24 Şubat 2022 tarihinde başlayan savaşta, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’nin açıkladığı Ağustos ayı verilerine göre 10 milyon Ukraynalı komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. 1951 yılında imzalanan ve evrensel bir sözleşme olan Mültecilerin Hukuki Durumlarına İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nde “Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir” maddesine dayalı olarak “geri gönderilememe”  ilkesi esastır.  Sözleşmeye imza atmış olan Türkiye mülteci tanımı için coğrafi kısıtlama koymasına karşın hem Avrupa ülkelerinden hem de Avrupa kökenli olmayan mültecilere ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye’nin farklı kategorilerinde yer alan “yabancı” göçmenlerle karşılaşması, göçmen gruplara yönelik yeni politikalar üretmesi ihtiyacını doğurmuştur.

Bu bağlamda, yeni gelenlerin ülkede kalma ve yerleşimlerine ilişkin mekânsal çözümler bulma çabası sonucunda yerleşim politikası ihtiyacı da öne çıkmıştır. Mültecilerin büyük bir kısmı kentlerde yaşamaktadır.  Bu da yerel yönetimlerin konunun birinci muhatabı olduğunu göstermektedir.  Dünyanın hemen hemen her yerinde yerel yönetimler, mülteciler konusunda sorumluluk sahibidir.   Bu anlamda vatandaşa en yakın yönetim birimi olan belediyelerin göçmenlerin yerleşimi ve uyumu konusunda ülkelerin ilk müdahalecisi durumunda olduklarının en önemli göstergesidir. 

Ayrıca yerel yönetimler, yerel topluluk içinde ortak ihtiyaçları karşılamak için en uygun politikaları yapabilirken hızlı ve anlamlı değişikliklere neden olan girişimleri yerine getirebilmektedir. Günümüzde mültecilerin kente uyumuna yönelik politikalar ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Mültecilere yönelik evrensel uyum politikalarının olmamasının nedeni, her ülkenin siyasi, iktisadi ve toplumsal yapılarının yanı sıra mültecilerle ilgili yaşanılan tecrübelerin farklı olmasıdır.

Bugün gelinen noktada biz Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi Vakfı (WALD), Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve Yerel Yönetimler iş birliğinde 5 yıldır bu sorunlara sürdürülebilir çözümler geliştirebilmek amacıyla var gücümüzle çalışıyoruz.

İçişler Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın 1 Kasım 2021 tarihli açıklamasına göre İstanbul’da ikamet izni, geçici koruma ve mülteci/şartlı mülteci statülerinde 1 milyondan fazla yabancı bulunmaktadır.

WALD, UNHCR ile gerçekleştirdiği Sosyal Koruma Projesi kapsamında Istanbul’daki 9 ilçe belediyesi işbirliğinde mültecileri desteklemektedir.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Uluslararası Göç Örgütü ortaklığında hazırlanan Temmuz 2019 tarihli rapora göre Sancaktepe’de yaklaşık olarak 19 bin, Pendik’te 22 bin, Ümraniye’de 26 bin, Avcılar’da 48 bin, Gaziosmanpaşa’da 50 bin, Kağıthane’de 62 bin, Küçükçekmece’de 66 bin, Sultangazi’de 83 bin, Bağcılar’da 107 bin mülteci bulunmaktadır.  Bu ilçelerde kurmuş olduğumuz sosyal koruma masaları ile mültecilere hukuki ve psiko-sosyal destek sağlamaktayız. 

Bu çerçevede Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın  “kimseyi geride bırakmama” ilkesi doğrultusunda WALD ve UNHCR olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Sözlerime son verirken toplantının sonunda elde edilecek çıktıların yerel yönetimlerin mülteci alanında işbirliğini güçlendirmesine vesile olmasını diliyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, bugün burada bizlerle birlikte olduğunuz için bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.